DUVAR- İsrail’in Gazze’ye yönelik hava operasyonu ve kara savaşı için keşif niteliğindeki sınırlı kara müdahaleleri devam ederken Hamas’tan rehineler için açıklama geldi. Hamas, rehinelere karşılık İsrail’in elindeki bütün esirlerin bırakılmasını şart koştu. Rehineler ve Filistinli esirlerle ilgili görüşmeler ise Katar üzerinden devam ediyor.
Hava bombardımanıyla Gazze’nin büyük bölümünü yerle bir eden İsrail, yardımlara sınırlı sayıda izin veriyor. Bütün çağrılara rağmen İsrail, Mısır’la Gazze arasındaki Refah sınır kapısından çok az miktarda yardım tırlarının geçişine izin veriyor.
Geçtiğimiz haftanın en dikkat çekici bir başka gelişmesiyse ABD’nin Suriye ve Irak’taki İran’a yakın gruplara ait hedefleri vurduğunu açıklaması oldu. Bazı gazetelere göre, ABD’nin Irak ve Suriye’deki grupları doğrudan vururken Hizbullah’ı hedef almaması savaşın yayılmasını önlemek istemesiyle alakalı.
ABD her açıklamasında İsrail’i desteklediğini vurgularken İsrail’e verdiği destek de devam ediyor. Bazı Arap gazetelerinde İsrail’in Gazze’de devam eden yoğun bombardımanı sonucu ailelerini kaybeden çocukların görüntülerinin dolaylı olarak ileride ABD’yi vuracağı yorumları ise dikkat çekti. Birçok yoruma göre de, İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşının faturasını ABD ödeyecek.
‘Faturayı Biden ödeyecek’
Kesin olan şu ki, Gazze’ye yönelik savaşın faturasını tek başına ödeyecektir. Bunu gerekirse mevcut kredilerinden veya siyasi geleceği üzerinden ya da tarihine yazdırarak ödeyecektir. En ağır fatura ise Amerika Birleşik Devletleri’nin en derinlerindeki bölgelerde veya dünyanın farklı ülkelerindeki Amerikan büyükelçilik binaları tarafından ödenecektir. Burada eski başkan Barack Obama’nın bir sözünü hatırlatmak istiyorum; Gazze’deki durum gelecek Filistinli nesillerin tutumunun daha da sert olmasını beraberinde getirecektir. Bu bir gerçekliktir. Peki, Amerikalılar ve İsrailliler kendi bölgelerinin yıkımını seyreden veya ailelerinin şehit olmasına tanık olan çocuklar karşısında ileride ne yapacak?
Acaba İsrail’in Gazze Şeridi’ni yok etme girişimine yönelik ABD’nin tutumunun görünürde değişmesinin nedeni bu algı mı? Lakin bu tutum değişikliğiyle ilgili de bazı soru işaretleri var. Bu gerçek bir tutum değişikliği mi yoksa sırf halk tarafından gelen baskılar ve büyük gösteriler karşısında bir söylem değişikliği mi? (Muhammed Emin / Mısır Al Youm Gazetesi)
‘ABD’nin Gazze Stratejisi değişecek mi’
Amerika’nın Gazze savaşını yönetmeye ilişkin stratejisi, İsrail’e Gazze’ye saldırması için “yeşil ışık” verirken, İran’a ve ona sadık gruplara, Gazze’deki Filistin direniş gruplarına yardım sağlanmasını engellemek için caydırıcı askeri önlem almak olarak şekillendi. Bu caydırıcılığın şekillendiği slogan, “savaşın yayılmasını önlemek” olsa da, bunun bir başka anlamı ‘cepheleri ayırma’ mantığıyla savaşı Filistin ve Gazze ile sınırlı tutmaktır. ABD’nin sadece Suriye ve Irak’taki İran üslerine saldırı düzenlemesi de bununla ilgilidir. Zira ABD’nin Hizbullah’a bir karşılık vermesi Hizbullah’ın Gazze’deki savaşa daha aktif bir şekilde katılma ihtimalini arttıracaktır.
Washington, Gazze’deki savaşta bazı hareketleri yönlendiren bir maestro gibi davranıyor. Ancak bazı gerçekler hesapta olmayan bazı değişimlerin olabileceğine işaret etmektedir. Çünkü durum gerçeklikte müzikle veya önceden hesaplanabilecek bir fizik deneyiyle alakalı değildir. Aksine, tarihsel siyasi, sosyal ve dini çatışmaların eşi benzeri görülmemiş bir şekilde patlamasıyla alakalıdır. (Kuds El Arabi Gazetesi / Başyazı)
‘Tehcir Senaryosu Operasyon Öncesine Dayanıyor’
Siyonist Terör Ordusu’nun sözcüsü General Daniel Hagari’nin günlük basın açıklamalarını yakından takip edenler, Gazze halkına yönelik sürekli olarak kendilerini korumak için Kuzey ve orta kesimden güneye doğru gitmeleri çağrısını yinelediğini görebilir. Zira onun iddiasına göre Güney’de elektrik, su ve gıda var. Ancak ne var ki Siyonist vahşi bombardıman Gazze Şeridi’nin her bölgesini hedef almaktadır.
Artık herkes biliyor ki, Siyonist General’in bu tarz çağrıları, Gazze halkını Sina Yarımadası’na doğru sürmeyi hedeflemektedir. Kahire’ye yönelik Refah sınır kapısının açılması çağrıları da bununla alakalıdır. Bazı güvenilir belge ve raporlara göre bu senaryolar bizzat istihbarat odalarında hazırlandı ve bunu bazı araştırma merkezleri ve yerleşimci kurumlar fonladı. Ve hiç şüphe kalmadı ki Siyonist devlet bu sürgün senaryolarını uygulamaya koymak için uygun bir fırsat kollamaktaydı. Şu sıralar Nazi ordusunun gerçekleştirdiği soykırım ve toplu katliamlar da bunu göstermektedir. (Muhammed Harrub / Ürdün El Rai Gazetesi)
‘İsrail’in varoluş sorunu ve Hamas operasyonu’
Hamas Hareketi’nin gerçek başarısı -ki bunu Hamas yönetimi bilsin veya bilmesin- askeri okullarda askeri başarı olarak öğretilenden daha derindir. Bu başarı, İsrail’in uzun süredir yer altında gizlenmiş olarak duran bir varoluş sorununu gün yüzüne çıkarmasıdır ve bunu Aksa tufanı başarmıştır.
İsrail devleti, 1947’deki kuruluşundan bu yana, sosyalist ilkeler ve (Yahudi ırkçılığı ve narsisizmine rağmen) bir biçimde laiklik temelleri üzerinde durmuştur. Nasıl olmasın ki, bu oluşumun (İsrail) önde gelen şahsiyetleri David Ben-Gurion’dan Levi Eshkol’a, Golda Meir’e, Abba Eban’a, Moshe Dayan’a ve diğerlerine kadar Sosyalist İşçi Partisi’nin üyesidir.
Son dönemde pek çok İsrailli ülkelerinin siyasi gidişatından duydukları memnuniyetsizliği yüksek sesle haykırmaya başladı. Zira bu gidişat, bu topraklara geldiklerinde kendilerine vaat edilenden çok farklıydı. Benyamin Netenyahu karşıtı sesler genelde yargı sisteminde yapılan değişikliklere karşı yapılan gösterilerde duyuluyordu ancak esasında bu seslerin kökeni daha derinlerde yatmaktadır ve burada kısır bir sisteme yönelik bir ret vardır.
İsrail’deki bu manzara karşısında gerçekleştirilen Aksa Tufanı Operasyonu, vaat edilen rüyadan geriye kalanları da yok etmeye geldi. Ve bunların başında da güven içinde yaşamak gelmektedir. Zira operasyonun hemen ardından sosyal medya platformları ve televizyon ekranları, Tel Aviv’deki Ben Gurion Havalimanı’nda İsrailli kalabalıkların, geldikleri ülkeye geri kaçmaya hazırlandıkları sahneleri göstermeye başladı. (Huda El Hüseyni / Suudi Şark’ul Evsat Gazetesi)
‘Kara Operasyonu Riski’
İsrail ordusu kara harekâtına tam olarak başlamadı ve Hamas’ın gerçek gücünü anlamak, bir kara operasyonu karşısında tepkisini ölçmek için son günlerde gönderdiği muharebe devriyeleriyle bir nevi nabız yoklama stratejisi üzerinden ilerliyor.
Hamas sürekli olarak İsrail’in sızma girişimini püskürttüğünü ve iki taraf arasında şiddetli çatışmaların yaşandığını söylerken İsrail, geçtiğimiz günlerde Gazze’ye giren güçlerinin hâlâ sahada olduğunu söylüyor.
Gözlemciler, İsrail’in Hamas’ın gücünü tam anlamıyla öğrenene kadar karadan bir çatışma riskine girmeyeceğini ve Hamas’ın tünellerdeki gücünü azaltmak için operasyonlara devam edeceğini söylüyor. Zira karada geniş çaplı bir çatışma, ABD’nin deneyimlerinden faydalanmak için alınan yardımlara rağmen oldukça zor görünüyor.
İsrail açısından, Gazze üzerinde veya altında yakın mesafeli çatışmaları içeren herhangi bir kara operasyonunun çok maliyetli olması muhtemeldir. Zira Hamas tarafından tutulan 200’den fazla rehineyle ilgili ağır kayıplar verilecek ve ciddi sorunlar yaşanacaktır. (Londra merkezli El Arab Gazetesi)